NİYE KIZIYORUZ Kİ?
Günümüzde her şeyden şikayet eder olduk. Kasaptan, manavdan, bakkaldan, marketten, şoförlerden, milletvekillerinden, bakanlardan, başkanlardan yakınır hale geldik. Hayatımızı şekillendiren kuralları beğenmez olduk. Yaşadığımız şehirlerden sıkıldık, başka yerlere göç ettik. Bulunduğumuz yerleri terk eder olduk. Kısacası, hayatımız boyunca mutlu olmak yerine, huzursuzluk içinde yaşadık ve kendi hayatımızı adeta bir zindana çevirdik.
Peki, nasıl oldu da bu hale geldik?
Ne zaman mutluluğu evimizden uzaklaştırıp, yerine huzursuzluğu davet ettik?
Ne zaman birlikte güzel bir yaşam sürmeyi unuttuk?
Biz mi değiştik, yoksa çevremizi mi değiştirdik?
Zaman zaman dünyanın en akıllı canlısının insan olduğunu söyleriz, ancak birçoğumuz bu aklımızı doğru kullanmayı bir türlü başaramadık. Dünyamızı yaşanılır bir yer olmaktan çıkarıp, adeta yaşanılmaz hale getirdik. Ne kadar da akıllıyız değil mi? Hayatımızın her detayını düşünürken, asıl önemli olanları kendi çıkarlarımız uğruna kullandık ve sonunda dünya bize cehennem gibi gelmeye başladı.
Evet, dünyayı bu hale getiren biziz.
Peki nasıl?
İşte size açıklıyorum:
Kasap olan insan, manav olan insan, bakkal veya market sahibi olan insan, yönetimleri belirleyen insan, başkanları seçen insan, makineleri icat eden insan, üreten insan, yıkan insan, bozan insan…
Yani her şeyin merkezinde insan var.
Sonuç olarak, bu dünyadaki yaşam unsurlarını oluşturan da, bu unsurları bir anda alt üst eden de yine insan…
Kendi yarattığı tehlikelerin bir gün kendisine zarar vereceğini düşünemeyen de insan… Hatta bunların zarar vereceğini bildiği halde, bilinçli bir şekilde devam eden de yine insan…
Allah'ın bize akıl verdiğini söyleriz, ancak bu aklı doğru kullanmayız. Dünyanın en akıllı canlısı olduğumuzu iddia ederiz, ama nedense birçoğumuz bu aklı, hayatımızdan güzellikleri uzaklaştırmak ve her şeyi içinden çıkılmaz hale getirmek için kullanırız.
Peki neden?
Çünkü artık sadece kendimizi düşünür olduk. Güzel şeylerin hep başkaları tarafından yapılmasını bekledik. Oysa herkes kendi kapısının önünü temizleseydi, dünya tertemiz olurdu. Herkes kendi eksiğini tamamlasaydı, dünyada pek çok şey daha güzel ilerlerdi.
Öncelikle kendimizden başlamalıyız. Karşımızdakilere eksiklerini tamamlamaları için yardımcı olmalıyız. Kendimizden başlamak yerine, sürekli başkalarından doğru ve güzel işler beklemek, hiçbir şeyin düzelmesine yardımcı olmaz.
Aslında şikayet ettiğimiz her şeyin kaynağı biziz. Rehberimiz akıl, ancak ne yazık ki onu doğru kullanmayı bazen beceremiyoruz. Oysa aklımızı geliştirmeli, daha iyi işler nasıl yapılır diye düşünmeli ve bunun için çaba harcamalıyız.
Dünyaya tek bir pencereden bakmamalıyız. Bakış açımızı genişletmeli ve doğru yönde geliştirmeliyiz. Bunun için çaba harcamak, araştırmak, doğru olanı öğrenmek ve uygulamak akıl işidir. Akıl bizim rehberimizdir; onu geliştirmedikçe, hiçbir şeyi doğru anlayamayız, doğru seçemeyiz, doğru yönetemeyiz ve doğru algılayamayız.
Unutmayalım ki bu dünyada biz de yaşıyoruz ve kurallarımız da işliyor. Bu ülkeyi yönetenleri insanlar seçiyor. Gelecek, insanların davranışları üzerine inşa ediliyor.
Yani biz seçiyoruz, biz icat ediyoruz, biz üretiyoruz ve biz tüketiyoruz. Bunları ise aklımızın algıladığı şekilde yapıyoruz. Kötü olmanın, dünyaya kapalı bir şekilde yetişmenin ve yetiştirmenin kimseye faydası yok. Çocuklarımızı iyi yetiştirip onlara güzel bir gelecek bırakmak için çok çaba harcamalıyız. Çünkü artık hiçbir şey eskisi gibi değil ve hiçbir şey kolay değil. Çocuklarımıza nasıl bir dünya bırakmak istiyorsak, o yönde çalışmalıyız.
Kısacası, insan ne ekerse onu biçer. Biz de ektiklerimizi biçiyoruz ve biçmeye devam edeceğiz.